Türkiye’nin uzayda atılımlar, projeler yapması için, roketinden uydusuna, astronot eğitiminden onları uzaya göndermesine kadar her şeyi yeniden yerli olarak üretmesine gerek var mı? Türkiye’nin uzayda atılım yapması için Amerika’yı yeniden mi keşfetmesi gerekiyor?

13 Aralık 2018’de Türkiye’nin 20 yıllık hayali olan Milli Uzay Programı’nı hazırlama ve hayata geçirilmesi için düzenlemeler yapmayı amaçlayan Türkiye Uzay Ajansı’nın kurulduğu bildirildi.

Kuruluşunun akabinde bir yol haritası oluşturmak için ilk uzay çalıştayı da gerçekleştirildi. Yakında logosu da hazırlanacak.

Peki bu atılımın ardından Türkiye “Uzayda ben de varım” diyebilecek mi? Ne gibi projeler yürütecek ya da başlatacak? Bu gibi soruların cevabı şimdilik bilinmiyor, ancak oluşturulacak yol haritasında uzay, roket ve astronot konusunda tamamen yerlilik fikrinin gereksiz olduğunu hem yetkililere hem de halkımıza örneklerle anlatmak istiyorum:

ABD’NİN  EN ÇOK KULLANDIĞI ROKETİ ATLAS V’DE RUS MOTORU BULUNUYOR

Atlas V roketi ABD’nin en çok kullandığı roketlerden biri. Bu roket askeri, haberleşme ve coğrafi uyduların yanı sıra derin uzay programlarının başlatılması için de kullanılmıştır. Bunlardan bazıları, Plüton’a ve geçtiğimiz günlerde de Kuiper kuşağına ulaşan New Horizons, Ay keşfi için gönderilen LRO/LCROSS, Jüpiter’i araştırmak için gönderilen Juno, Mars’ı araştırmak için gönderilen Curiosity ve yine Mars’ı derinlemesine araştırması için gönderilen InSight uzay aracı.

Atlas V roketinin ana motoru, Rus yapımı bir RD-180 motorudur. Yukarıda da görüldüğü gibi ABD uzun yıllardır Rus motoruna sahip bir roketle uzay programlarını başlatıyor, uydularını gönderiyor.

Rusya yapımı RD-180 roket motorlarına ilişkin Moskova ile Vaşington yönetimleri arasındaki ilk alım anlaşması 1997 yılında yapıldı, bu kapsamda yaklaşık 1 milyar dolar tutarında 101 adet roket motoru siparişi verildi.

ABD Kongresi, 2014 yılında Rusya ile ABD arasındaki iplerin gerilmesinin ardından RD-180 roket motorlarının kullanımını yasakladı, fakat ABD’nin ilerleyen birkaç yıl içerisinde kendi roket motorunu üretemeyeceğinin anlaşılması üzerine 2015 yılında bu yasak kaldırıldı.

ABD ile Rusya, aralarında son yıllarda gittikçe dozunu artıran ekonomik, siyasi ve askeri krize rağmen uzay alanında birlikte hareket edebiliyor. Ve “Biz neden Rus motoru kullanıyoruz?”, “Bu roketin motoru yerli değil” gibi sözler ABD basınında pek yükselmiyor.

Rus yapımı roket motorları ve roketler sadece ABD’de kullanılmıyor. Çin, Hindistan, Güney Kore, Kuzey Kore ve İran gibi birçok ülke Rus altyapısına bağlı roketler ya da Rus motoru ile çalışan kendi roketlerini kullanıyor.

Türkiye’de Roketsan ve Delta V gibi şirketler kendi uzay roketlerini üretmek için çaba sarf ediyor. Ülkemiz, kendi roketini üretmesi için yapılan çalışmaların yanı sıra daha hızlı yol kat edebilmesi açısından yabancı ve kendini kanıtlamış ülkelerle bu konuda anlaşmalar yapabilir.

BAE’Lİ ASTRONOTLAR EYLÜL AYINDA UZAYA GİDECEK

Ülkelerin uzay alanında tecrübe kazanma ve kendisini geliştirmesi açısından bir diğer önemli faktör de uzaya çıkan bir astronotunun olması.

Rusya’nın BAE’ye kendi astronotlarını eğitme konusunda yardım sağlayacağı niyet anlaşması, Eylül 2017’de Avustralya’daki uluslararası bir astronot kongresinde imzalandı.

Bu anlaşma kapsamında Hazza el-Mansuri ve Sultan el-Neyadi isimli BAE’li iki astronot, Rusya’nın Gagarin Uzay Eğitim Merkezi’nde eğitim görüyor. Astronotlardan biri 25 Eylül’de Uluslararası Uzay İstasyonu’na uçacak.

Türkiye de Rusya ile olan sıkı ilişkilerini kullanarak ilk astronotunu uzaya gönderip bu alanda ilk tecrübesini kazanabilir. Ardından bu konuda elde edilen bilgi birikimiyle kendi astronotlarını yetiştirebilir.

KENDİ KEŞİF UYDULARIMIZI GELİŞTİRİP GÖNDEREBİLİRİZ

4 Ekim 1957’de Dünya’nın ilk yapay uydusu Sputnik-1 ile başlayan uzay serüveni, insanoğlunun içinde barındırdığı keşfetme isteği var olduğu sürece devam edecek. İnsanoğlunun uzayı keşfetme isteği ise, uzayın kendisi gibi sonu olmayan bir serüvene benziyor.

Ülkemiz bu serüvene 2001-2003 yılları arasında Devlet Planlama Teşkilatı’ndan sağlanan destek ve teknoloji transferi yöntemiyle BİLSAT Uydusu ile başladı.

BİLSAT uydusuyla elde edilen bilgi birikimi ve deneyim ile 2011 yılında ilk yerli mikro gözlem uydumuz olan, 3 yıl ömür biçilmesine rağmen 7 yıldan fazla süredir görev yapan ve görevine halen devam eden RASAT’ın tohumları atılıyor. Ardından Göktürk-2, şimdi ise Türksat-6A ve İMECE uydusu…

Gözlem uydularımız yaklaşık Alçak Dünya Yörüngesinde (700 kilometre yükseklikten) dünyamızı gözlemlerken, haberleşme uydularımız yere eşzamanlı yörünge olan Yüksek Dünya Yörüngesinde (yaklaşık 36 bin kilometre) görevlerini icra ediyorlar.

Türkiye, gözlem ve haberleşme uydularından elde ettiği bilgi birikimi ve içinde bulunduğu teknolojik ivme sayesinde Ay yörüngesine bir uydu gönderecek motivasyona sahiptir.

Destek ve teknoloji transferleri, geliştirilen uydulardan elde edilen bilgi birikimi ve uyduların yapımında kullanılan teknik altyapı, ülkemizin Ay yörüngesine ya da derin uzaya atacağı ilk adımı kolaylaştıracak niteliktedir.

BÖYLE BİR PROJE İLE ÜLKEMİZ NE GİBİ KAZINIMLAR ELDE EDEBİLİR?

Böyle bir proje, milli teknoloji üreten bir ülke haline gelmek için başlatılan Milli Teknoloji Hamlesi seferberliğinin adeta bir mihenk taşı haline gelir.

Gençlerimize ilham vererek bilime, teknolojiye, havacılık ve uzaya olan ilgisini artırır. Halkımız arasında da heyecanla ve merakla takip edilip böylece halkımızın bilim, uzay ve teknoloji farkındalığını artırılabilir.

Projede yer alacak resmi / gayriresmî kurum, üniversiteler ve sivil mühendislerimizin uzay/uydu alanındaki tecrübelerini artırır. Türkiye Uzay Ajansı’nın ilk projesi olarak kayıtlara geçer ve ülkemizin son yıllarda uzay ve havacılığa olan desteğinin bir nişanesi olur.

Türkiye kendi haberleşme ve gözlem uydusunu üreten sayılı ülkeler arasına çoktan girmişti; bu proje ile de Ay yörüngesine ya da derin uzaya uydu gönderen sayılı ülkeler arasına girer.

GEREKLİ TEKNOLOJİMİZ VAR MI?

Ay yörüngesine gönderilecek uydunun en önemli bileşeni, uydumuzu Ay yörüngesine kadar götürmesini sağlayacak itki sistemidir.

Bu sistem, TÜBİTAK Uzay tarafından milli olarak geliştirilen ve Türksat-6A ile İMECE uydumuzda kullanılacak olan elektrikli itki sistemimiz HALE ile mümkündür.

“Elektrikli itki sistemi parçacık hızlandırıcı mantığıyla çalışır. Ksenon gazı iyonize edilir ve elektrik alanda hızlandırılıp motordan yaklaşık 15 km/sn’lik bir hızla fırlatır. Ve momentumun korunumu nedeniyle de uydu hızlanır.”

Bu milli teknoloji sayesinde uydu yavaş ama emin adımlarla hedefine ulaşacaktır.

İtki motoru dışında uyduda kullanılacak olan; yüksek çözünürlüklü elektro-optik kamera, yıldız izler, tepki tekeri, güneş algılayıcı, uçuş bilgisayarı, yönlendirilebilir antenler gibi birçok teknolojimiz milli imkanlarla geliştirilip üretilebiliyor. Bunların dışında kalacak yeni sistemleri ise yine yerli imkanlarla üretme kabiliyetine sahibiz.

FIRLATMA ARTIK ÖZEL ŞİRKETLERLE YAPILABİLİYOR

İsrailli uzay şirketi SpaceIL’in Ay’a indirmek için gönderdiği Beresheet isimli uzay aracı 22 Şubat’ta SpaceX’in Falcon 9 roketi ile ABD’nin Cape Canaveral Uzay Üssü’nden başarıyla fırlatıldı.

Türkiye’nin de yapabileceği bir ay görevi için SpaceX, Rocket Lab gibi şirketlerle anlaşma sağlanabilir.

SONUÇ

Uzay alanında önemli olan üç ana unsuru gözden geçirdik; roket, astronom ve uydu. Bu üç ana unsurda da görüldüğü üzere ülkeler uzay programlarında birbirlerine bağımlı veya iş birliği içerisinde hareket ediyor. Türkiye de ilk aşamada Amerika’yı yeniden keşfetmek yerine daha hızlı hareket edip uzay yarışındaki treni kaçırmamak adına teknoloji transferi yöntemiyle uzay alanında kendisine uygulanabilir hedefler koyabilir ve elde ettiği bilgi birikimi ile de zamanla tamamen kendisine ait sistemleri geliştirebilir.

Yazar: Gökhan Ertaş

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here