1600’lerde yerçekimi Isaac Newton’un kafasına düşen bir elma kadar basitti. Newton’un yerçekimini tanımlayan kuralları, yeryüzünün sınırları içinde mükemmel bir açıklama oluşturuyordu. Mutlak uzay kavramını ve yerçekiminin kitlesel nesneye mesafeyle nasıl değiştiğine yönelik basit kanunu kullanarak çözümlemeyi gökyüzüne taşımanın yolunu buldu.
Newton kanunları gezegenlerin ve diğer cisimlerin hareketini başarılı bir şekildeaçıkladı, ancak güneş sistemiyle ilgili daha fazla bilgi sahibi oldukça Newton’un düşüncelerinde bazı sorunlar olduğunu keşfettik. Örneğin, Merkür’ün yörüngesindeki can sıkıcı sapma, fizikçilerin başına iş açmıştı. Bu gizemli, önceden tahmin edilmeyen hareket Einstein 1916’da genel görelilik teorisini geliştirinceye kadar açıklanamamıştı.
Bu çok küçük bir uyuşmazlık da olsa önerilen çözüm Newton’un yerçekimine ilişkin düşüncelerinden radíkal bir şekilde ayırıyordu: Uzay, maddenin varlığına bağlı olarak eğrilir. Bu eğrilik evrenin tüm yapısının yeniden düşünülmesini gerektirir.
Üstelik hikâye bununla bitmez. Genel göreliliğin nihai yanıt olmadığını biliyoruz, çünkü yerçekimini kapsamlı “her şeyin teorisi”nde fiziğin bilinen diğer kanunlarıyla sentezleyemedik.
Evrenin genişlemesini açıklamakta kullanılan karanlık madde ile karanlık enerji gibi pek çok yeni kavram ve yıldızların beklenmedik şekilde galaksilerin çevresinde dolaşıyor gibi görünmesi, ağaçtan düşen elmanın basit nosyonuna ilişkin ilk baştaki anlayışımızı değiştirmemiz gerektiğini işaret eder
Dr. TERRY MATILSKY
Fizik ve Astronomi Öğretim Görevlisi Rutgers Universitesi